25 Kasım 2020 Çarşamba

sessizliğimi de dinler misin?

nereden başlasam, söze nasıl girsem bilemiyorum. kafamın içinde sürekli dönen bu konular neden, nasıl kelimelere dökmek istediğimde yok olup gidiveriyor? bilmem ki. beni dinle istiyorum ama anlatamıyorum ki... düşüncelerin ses bulsa her şey daha kolay olmaz mıydı acaba? o zaman da mutsuz olurduk kesin, insanız sonuçta 'ne nankör' varlıklarız değil mi? hiçbir şey tatmin etmiyor bizi, hep daha fazlasında gözümüz... hep kopuyorum konudan, farkındayım. dedim ya, nasıl başlayacağımı bilemiyorum. 

ne zaman 'tamam, bu sefer ayaktasın' desem hep bi' sorun çıkıyor hayatımda. hayatın bana sunduğu sonsuz şans hakkını hep görmezden geliyorum. hayat, diyorum 'gene taktı çelmeyi bileklerime' oysa bir bakıyorum her seferinde çelmeleri kendi ayağıma takan benmişim. fırsatları geri tepen benmişim. hep imrenirim bilir misin, doğru yerde doğru zamanda olan insanlara. onlar çok mu şanslı yoksa kendilerine şans alanı mı yaratıyorlar? anlayamadım, bunca yıllık yaşantımda. ben nasıl oluyor da hep doğru zaman doğru yer kombinasyonunu kaçırıyorum? yaşama tutanma isteğinin azlığından mı kaynaklı, 'bu sefer de olmasın bakalım' diye geçiştirdiğimden mi yoksa? ben nerede yanlış yapıyorum sence? 

belki de çok önemsediğimden, akışa bırakmadığımdandır. hah! ne kadar yol kat edersem edeyim hep olduğum yerde sayıyor gibi hissediyorum. aynı girdabın içine hapsolmuş kalmışım sanki. boğuyor, nefes almakta zorlanıyorum... gene de devam ediyorum yola ama hep bi' kısır döngüdeyim işte. koşuyorum koşuyorum hala başlangıç noktasındayım... varış çizgisi nerede peki? 

yaşıtlarıma bakıyorum ve en çok da o zaman giriyorum bu girdaba. 'yaşıtlarına bak, birde kendine. onlar neler neler yapıyor sen ise hala duygularının girdabında boğulmaktasın!' ne var biliyor musun, en çok kendime kızıyorum. kendimi suçladığım için mi kurtulamıyorum sence bu girdaptan? bazen, soruyorum kendime, hiç mi çaba göstermiyorum acaba ben çabalıyormuşum gibi mi geliyor sadece? ne zamanı yakalayabildim ne zamanda kalabildim. ne içindeyim büsbütün ne de dışarıdan seyrediyorum. koca bir boşluktayım da süzülüyorum öylece. biliyor musun, benim yaşama amacım yok. her şey o kadar boş geliyor ki. sanki bir oyunun içindeyim, benim dışımda herkes figüran ve yalandan ibaret gibi. anlamsız geliyor, istediğim her şeyin kursağımda kalması. öyleyse, her şey bir oyundan ibaret, demek ki. öyle mi sence? 

kendimi sevmeyi öğrenirsem her şey düzelir sanmıştım, yanılmış mıyım? yoksa sadece kendimi sevmiş gibi mi davranıyorum. bulunduğum zamana ait hissetmemek beni yoruyor, beni yoran bu. buraya, bu zamana belki de bu dünyaya ait değilim. öyleyse ait olduğum zaman neresi? benim mutlu halim ait olması gereken zamanda mıdır? evet, biliyorum. 'bitti dediğin yerden başlar hayat' diyorsun ama başladığında ben burada olmazsam. ya her şeyden vazgeçebilecek kadar gözüm dönerse? en çok bundan korkuyorum. 

inan bana, çabalıyorum. yaşamak, hayatta kalmak, başarmak için... çabalıyorum. en sonunda ulaştığım gene başlangıç çizgisi oluyor. öyleyse, neden çabalıyorum? işte beni en çok yoran bu. 





Neye Bakmıştınız?

Translate

Favori Kitap Alıntım ~

Bakın! Güneş, ilkbahar, çiçek dolu tarlalar, sabahleyin uyanıp şakıyan kuşlar, bulutlar, ağaçlar, doğa, özgürlük, yaşam, ne yazık ki hiçbiri benim değil artık!
Bir İdam Mahkumunun Son Günü - Victor Hugo

Toplam Tıklanma Sayısı